Tanku kendini zorla duvarlardan birine atmış ayakta durmaya çalışıyordu. Korku faltaşı gibi açılmış gözlerinden dizlerine inmişti. Dede son birkaç dakikadır kendisini sürükleyen ateşten sıyrılmaya başlamış biraz sakinleşmişti. Kontrol etmeye çalıştığı bir sesle "İşte Tanku" dedi "senin Tavilya'nı bekleyen bu. Anlayacağın Çingeneler gününün kurbanları Oruzmar çocuklarıydı. Ve artık dönüşsüz bir süreç başladı." Köşe- ye büzülmüş Tanku'ya acıyarak baktı: "Senin suçun değil bunlar. Ne olması gerekiyorsa o oluyor evrende. Neyin nasıl olması gerektiği zamanın başlangıcından önce yazılmıştı gizli taşa. Öncenin de öncesinde Söz vardı. Zamanın ve mekânın berisinde. 'Zaman dünyanın efendisi' denir ya sen buna inanma. Efendi giysisi giymiş bir uşaktır zaman. Gizli taşa kazınmış Sözün uşağı. Orada ezel ile ebedin birleştiği noktada iç içe daireler halinde yazılmıştır her şey. Uçup kaçıcı zamansa yazılmış olanları ulaştırır ulaşması gereken yere. Her şey gelip geçiyor gibi gözükürken insanın gözüne yüzeyin altındaki derin ırmakta hiçbir şey değişmez aslında"