...Hiçbir ölüm ilkine benzemez çünkü. O seni en toy en şaşkın halinde yakalamış geçmişe dönememek denen azaba çarptırıp bu dünyada bırakmıştır. İnsan bunu yıllar süren ahiret sorularına hayatın içinde cevaplar bulmaya çalışırken fark ediyor.
Sonra bir an geliyor şüpheye düşüyorsun. Cevap diye elinde tuttuklarının o sıkı sıkıya sarıldıklarının sana ait olmadıklarını anlıyorsun. Bu da seni dünyanın en bilinmedik yoluna çıkarıyor; kendi kıyılarına varıyorsun.
Neyi kaybettiğini hatırlatan o şeyle karşılaştığında hayatın sana bir seçim hakkı tanıyacağından emin olabilir misin? Dünyanın bir yerinde seni bekleyen "devam edememek" denen bir yer var oraya varmış olabilir misin?
Orası yaşamanın kendine hikâyeler anlatmak demek olduğunu anladığın yer; canını yaksa da onlarla tekrar karşılaşabilir misin? Orası geçmişe dair bildiğimizi sandığımız her şeyin gerçeğe en uzak olanlar olduğunu anladığımız yer; anlayabilmek için unutmayı göze alabilir misin?
Sonunda çırılçıplak kalacağını bildiğin kendine doğru yürümek denen o tekinsiz yola koyulabilir misin?