İnsan; içinde yaşadığı evreni hayatı kuşatan ve hayata doğrudan ya da dolaylı olarak etkide bulunan varlıkları tanımak ve tanımlamak ister. Bunun bir neticesi olarak anlama ve yorumlama faaliyetine girer. Bu faaliyetin bir yerinde varlığını kendisi ile anlamlandırdığı Allah Teâlâ'nın kelamı olan Kur'an'ı Kerim durmaktadır. Kerim sıfatına sahip Kur'an bu sıfatı ile kendi değerini ortaya koyarken kendisi ile değer bulmak ve değer kazandırmak isteyenlere de yol göstermektedir. Bu nedenle her zaman tarih boyunca anlama ve yorumlamaya konu olmuştur. Bir mü'minin kendisini Kur'ân'la var kılmak istemesi aynı zamanda İslam açısından öteki olan tüm yapılanmalardan da ayrılmanın bir göstergesidir. Zaten ilke olarak Müslümanların kurduğu/kuracağı İslam düşüncesinin temel dayanaklarından birisi Kur'ân'ın bizzat kendisidir. Diğer kaynaklar ona nispetle yerini almaktadır.
Kur'an'ın anlaşılması bağlamında ortaya konan çaba ya tefsir ya da tevildir. Bununla birlikte tefsir ve tevil olarak dile getirilen her şey bu iki çabadan birinin içine girecek nitelikte olmayabilir. Çünkü tefsir ve tevilin kendine özgü nitelikleri vardır. Bu nitelikleri taşımadığında konuşulan ya da yazılanlar hem dini hem de yöntem açısından tartışmalıdır.