Arkeoloji ve felsefenin kesiştiği sıra dışı bir noktada duran bu kitap insanın küresel bir faile dönüşmesinin etik-politik hikayesinin izini oldukça yanlı -özgürlüğün yanında duran- kavramsal bir teçhizatın yardımıyla sürüyor. İnsanın dünya ile kurduğu ilişkinin tarihsel analizinin insanın kendisiyle ve başkalarıyla kurduğu ilişkiden ayrı düşünülemeyeceğini sade açık ve nüktedan bir üslupla ileri sürüyor. Doğayı ve kendimizi yok ediş sürecimizin sona erdirilebilmesi için yeni spiritüalizmin ve kişisel gelişim aygıtlarının apolitik mottosu haline gelmiş "doğaya dönüş" mitinden çok daha fazlasının gerektiğini ortaya koyan yazarlar; insanın sömürülmesi doğanın insanın elinde can çekişmesi ve cinsiyet eşitsizliği gibi son derece güncel ve çeşitli problemleri bağlantılandırarak insanın köleliğini bir bütün halinde düşünmenin zorunluğunu bir kez daha hatırlatıyor ve okuru bu kölelikten çıkışın yollarını aramaya davet ediyorlar. Jeoloji antropoloji arkeoloji ve felsefenin alışılageldik sınırlarını ihlal eden Yol Ayrımları transdisipliner yapısıyla bugün tam da ihtiyacımız olan yeni bir düşünme tarzının politik ufkuna oldukça mütevazi bir tarzda işaret etmek gibi pratik bir işlevi yerine getiriyor.