Son yıllarda yönetim literatüründe; felsefe medeniyet ve kültür temelli çalışmaların sayısında bir artış gözleniyor. Bunun çeşitli sebepleri var. Küreselleşmenin temelini oluşturduğu bu gelişmelerin en önemli nedeni küresel kaygıların tetiklediği öze dönüş ya da toplumların kendisini tanımlama ihtiyacıdır. Küresel şablona uygun çalışmalarla bazı gelişmeleri anlamak veya bazı sorunları çözmek artık mümkün görünmüyor.
Pür manada küresel orijinli yaklaşımlarla insanların beklentilerini anlamak ve onların ruh dünyalarına girmek zor. Çünkü dünya sadece küresel aktörlerin temsil edildiği coğrafyadan ibaret değil. Öte yandan dünyamızda var olan hayatımızı ve ilişkiler sistemimizi derinden etkileyen ve bizi diğerlerine karşı farklı kılan bazı olgular söz konusu. Bunlar; felsefe kültür ve medeniyet algısı olarak ifade edilebilir. Bu olguların bilinmesi yönetsel fonksiyonların icrasını kolaylaştırdığı için önemlidir.
Söz konusu bu olguları bilmek ya da anlamak bize dünyanın otantik ve orijinal yaşantısına ait derin kotları kavrama yeteneğini de kazandıracaktır. Bahse konu bu yetenek sinerjisinden yararlanılamayan saklı dünyanın keşfine ve yönetsel hedeflerin etkin bir şekilde icra edilmesine yardımcı olabilir. Böylece küresel yönelimli şablonlarla ulaşılamayan merkez dışı kültürlere ve hassasiyet alanlarına özgün çalışmalarla daha kolay ulaşılabilir diye düşünüyorum. Aynı zamanda bu ulaşım imkânı bize bizim dışımızdakilerle karşılıklı veya ortak bir dil üretme şansını da sağlayabilir.