Bundan yedi yıl önce EURO Politika ismi ile çıktığımız bu yolculukta ilk sayımızın konusu bugün olduğu gibi aşırı sağ üzerineydi. Bir anlamda tesadüfi olarak fakat aslında statüko değişse bile bazı kavramların zaman içerisinde kendini tekrar etmesi nedeniyle bugün yine aşırı sağı tartışmaktayız.
"Biz ve onlar" ayrımı ile dışlayıcı söylemler kullanan aşırı sağ partilerin günümüzde yeniden yükselişe geçmeleri demokratik kazanımları da ciddi anlamda tehdit etmektedir. Geçmişten günümüze yapılan akademik çalışmalar özellikle kriz dönemlerinde aşırı sağ eğilimlerin arttığını öne sürmektedir. Bu durum ise elbette seçmen davranışını da etkilemekte ve günün sonunda bu partilerin kendilerine yönetim içerisinde yer bulmalarına sebebiyet vermektedir. Ancak bundan da ötesi statükoda geçtiğimiz yıllara kıyasla bir farklılaşma olduğunu iddia edebiliriz. Bu bağlamda mevcut politik spektrumun pratikte sağ ve aşırı sağ arasına sıkışmış olduğunu söyleyebiliriz.
Aşırı sağ eğilimlerin özellikle kriz dönemlerinde artış gösterdiği bilgisini göz önünde bulundurduğumuzda önümüzdeki seçimlerde aşırı sağ partilerin kendilerine daha da fazla alan açacaklarını söylemek mümkündür. Nitekim COVID-19'un beraberinde getirmiş olduğu ekonomik etkiler ve Rusya-Ukrayna Savaşı küresel boyut açısından örnekler arasındadır. Küresel etkilerin yanı sıra AB iç dinamiklerinde de özellikle Brexit sonrasında ciddi değişiklikler meydana gelmiştir. Evet bugün COVID-19 ile birlikte tüketim alışkanlıklarının değiştiğini veya lojistik faaliyetlerin negatif etkilendiğini biliyoruz. Diğer yandan Orta Doğu'da devam eden çatışmalar ve Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle göç hareketliliğinin de farkındayız. Bunlar her ne kadar somut deliller olsa bile seçmen davranışında "daha kolay" ifadelerin daha fazla yer bulduğunu da bilmekteyiz. Bu nedenle "işinizi elinizden mülteciler alıyor" minvalindeki söylemlerin maalesef bilimsel bulgulardan daha fazla kabul gördüğü aşikardır.
Avrupa Birliği'nin (AB) temel hedef ve politikalarına baktığımızda "AB içinde ve dışında özgürlük demokrasi insan hakları ve hukukun üstünlüğü değerlerini garanti altına almak ve yaymak her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek" gibi söylemler öne çıksa da aşırı sağ hareketlerin yükselmesi ile pratikte taban tabana zıt bir durum ve duruş gözlemlenmektedir. Nitekim özgürlük ve demokrasi kavramlarından tamamen uzak olan antisemitizm ve İslamofobik söylemler ve "güvenlik" adı altında kutuplaştırma çalışmaları aşırı sağ partiler tarafından ele alınmaya ve daha da kötüsü kabul görmeye devam etmektedir.