"Her şeyden önce uzak hatıralarım vardı benim onu önce rüyalarımda yaşadım sonra yıllar içinde sözcüklerimi buldum gerçeğimi buldum bulduğum anda tüm anılarım hikâyelere dönüşmeye başladı. Hangisi gerçek hangisi hayal artık bilemiyordum. Kâh unuttum kâh hatırladım. Unutulmaya yüz tutan tüm hikâyelerimi derin sulara batırdım göklere saldım üzerine topraklar attım. Böylece kaybettiğimi sandım ya da kaybettiğimi umdum.
O gece kendi içime uzandım orada uzun süre sere serpe yattım.
Ve nakış işlercesine kendimi yeniden yarattım. Kıymetli bir cevher çıkarırcasına zahmetle kanımla canımla içimden çekip çıkardım. İşte anlatılmaya değer yegâne hikâyem de bu oldu."
Neylan narsist heykeltıraş Levent'in hünerli elleriyle acılı eksik hüzünlü seven ama sevilmeyen yaralı kırgın bir tanrıça olarak şekillenirken kendi hikâyesinin çok uzak topraklarda nergis kokulu bir kasabada yazıldığını bilmiyordu. Bir gün annesinin verdiği bir haber Levent'ten koşar adım uzaklaşan adımlarını o kasabaya çevirdi. Hayatla hikâyenin iç içe geçtiği bu büyülü topraklarda Neylan köklerini kendisinden gizlenen gerçekleri bulacaktı. Her yeni yolun sonunda yeni bir insan yeni bir hikâye vardı.