Batı kaynaklı eserlerden beslenen toplumlarda kendi birikimleri ve potansiyelleri hakkında olumsuz düşünceler egemendir. Onları besleyen kaynaklarda İslam ancak bir parantez veya dipnot olarak yer alır. Onlar da kendilerini "kendileri" olarak değil orada yer aldıkları gibi yani dünyanın sığıntıları edilgen varlıklar ya da yaşam hakkı olmadığı halde Batı'nın lütfuyla buna kavuşmuş kimseler olarak algılamaya başlarlar. Kuşkusuz bu duruma gelmiş bir toplum donmuş kurumuş artık canlılığını yitirmiştir. Bu halde kaldığı sürece ne kendisine faydası vardır ne de kimseye verecek bir şeyi...
Halbuki Batı İslam dünyasından çok şeyi ödünç almış ve aldıklarından da büyük fayda görmüştür. Roberts Dünya Tarihi adlı eserinde bunu pek çok kez vurgular. Hıristiyanlık aleminin "kültürel gelişimini İslam'a borçlu" olduğunu belirtir ve ekler: "Avrupa Ortaçağ'da başka hiçbir medeniyete İslam'a olduğu kadar borçlu olmamıştır."
Ahmed İsa'nın Müslümanların Rönesansa Katkısı adlı kitabı hiçbir komplekse düşmeden Müslümanların insanlığa olan bilimsel katkısını oldukça güzel bir şekilde özetleyen onların ilgi alanlarının genişliğini ortaya koyan Batı'nın ise faydalandığı ve yararlandığı halde kabullenmeye bir türlü yanaşmadığı bu büyük medeniyetin gelişim seyrini anlatan ve mutlaka okunması gereken bir kitap...