Masalların içine doğmuş bir nesildik biz. Bu masallar birbirinden güzel öğütler taşıyordu. Takdir ediyor seviyor önemsiyor zaman ayırıyorduk onlara ama sonra bir şey oldu; büyüdük. Büyüdükçe masalların gerçek olmadığını anladık ve onları unutulmaya bıraktık; öğütlerinden bize kalan da oldu unuttuklarımız da. Ancak içimizde çocukluğunda dinlediği masallara ve hikâyelere sadık olanlar okumaya devam ettiler. Onlar için zihin dünyasının nimetleri çok fazlaydı ve bunu hayal âlemi kadar cömertçe sunacak başka bir yer yoktu. Hayal dünyası her şeyi çoğaltarak büyüterek sembolleştirerek sunuyordu. Böylece daha evrensel bir ölçek buluyordu kendine. Mecazla yapılan anlatılar daha bir zenginleşiyor daha çok insana hitap ediyordu. İşte tam bu noktada bir şey dikkatimi çekti. Kur'an-ı Kerim'de anlatılan peygamber kıssalarının okunmasında yorumlanmasında anlaşılmasında bir sorun vardı. Çocuklarıma okumak istediğim peygamber kıssalarının Kur'an'da anlatılan gerçek kıssalarla içerik ve mesaj bakımından çelişkiler taşıdığını gördüm. Kitapta anlatılmayan kıssa ayrıntıları Tevrat bilgisiyle doldurulmuştu. Ayrıca kıssaların amacı olan kutsal mesajlar metaforik anlatıların öylesine gerisinde kalmıştı ki adeta kaybolmuştu. Akıllarda kalanlar sadece ateşlerin yakmadığı kayalardan develerin çıktığı denizlerin yarıldığı asaların yılanlara dönüştüğü oluyordu. İşte bu sebeplerle; Kur'an kaynaklı olarak "Elçilerin Gerçek Hikayesi"ni yazmak fikri bende böylece hâsıl oldu. Bu eserle amacım; peygamberleri kendi tarihi coğrafi ekonomik hatta sosyolojik ve psikolojik ortamında anlatabilmektir anlayabilmektir. Kur'an bütünlüğü göz önünde tutularak yazılan bu eserin takdirini okuyucuya bırakıyorum.