Bir şeyler oluyor. Batı'nın köklü demokrasilerinde 'kurulu düzene' karşı 'sisteme' karşı 'elitlere' karşı 'popülist' hissiyat gün geçtikçe kabarıyor. Aynı partilerin istikrarlı biçimde demokratik siyasete hakim oldukları neredeyse bir yüzyıllık süreden sonra geleneksel partilere verilen destek gittikçe azalırken sağda ve solda yeni partiler adeta mantar gibi bitiyor. Seçimlere katılım birçok ülkede tarihte daha önce görülmemiş düzeylere inerken siyasetçilere partilere meclislere hükümetlere duyulan güven azalıyor. 'Tek adam'lar sahneye yeniden çıkıyor. Farklı siyasi görüşlere değerlere ve kültürlere sahip insanlar giderek birbirini düşman olarak görüyorlar. Birbirine fena şeyler yapmaya hazırlar.
Peki demokrasi bir krizde mi? Bir çağın sonuna mı tanıklık ediyoruz? Adam Przeworski bu kitapta köklü demokrasiler dünyasındaki güncel siyasi ahvalin çarpıcı bir panoramasını sunuyor. Weimar Almanyası'ndan Şili'ye ve Fransa'ya 20. yüzyılda edinilen önemli deneyimlerin ışığında bugün otoriter rejimlerin kıyısında bulunan Venezuela Polonya Macaristan ve Türkiye gibi ülkelerin çıkmazlarına ışık tutuyor. Demokrasi fikrinin ve bu eski fikrin çağdaş görünümlerinin iç çelişkilerini ve meziyetlerini gözler önüne sererek bir çatışmaları yönetme biçimi olarak demokrasinin işleyişini ve akıbetini sorguluyor. Teknik ayrıntılarda boğulmaktan kaçınan bu kitap meslekten sosyal bilimcilerin yanı sıra şu günlerde demokrasinin geleceğinden kaygı duyan herkese hitap ediyor.