İnsan iç seslerini tanımadan yaşamın anlamını bulamaz. Sonuçsuz anlam aramalarından bunalınca sonunda dünyayı bir oyun alanına çevirir. Bu oyun onu bunalımlarından uzak tuttuğu gibi yaşamın anlamını aramaktan da eğler. Nihayetinde yeterince eğlenmiş olarak bu dünyayla vedalaşır.
Yazar bu öyküsünde Balat'ın arka mahallelerinde yetişmiş Şevket'in travmalı çocukluğunu her şeye kulak tıkadığı buhranlı gençliğinden Moldova'ya kaçış yıllarını çocukluk korkularıyla boğuşurken tesadüfen denk geldiği "kendini" orta yaşlarındayken kendi başına ve bu kez bilinçli arayış serüvenini eğlenceli bir dille anlatıyor.
"Okul bahçesinde ellerinden kelebek bıçakları ağızlarından sarma cigaraları eksik olmayan; saçları üç numara nezarette kalıp okula şampiyon sporcular gibi döndükleri günlerde havaları on numara olan bu çete öğretmenler tarafından sözde topluma kazandırılmaları bahanesiyle yedikleri herzeleri görmezden gelinen korku saçan bir gruptu. Neticede öğretmenlerin de evi ailesi vardı. Bu çetenin üst versiyonu olan asker kaçkını abileri kuduz köpekler gibi görüldüğünde insana yön değiştirten türlerdendi. Kimse bunlarla kötü olmak istemezdi. Şişman babasının tekel bayiinden aşırdığı paralarla bu itleri beslediği için çetenin gözbebeğiydi. O hafta borcunu tahsil edemeyen çaresiz alacaklılar gibi peşinden ayrılmadım."