Türkiye'nin alacakaranlık "dinî aydınlanması"nda maksimal bir adım!
Bu görüşler sert duygusal reaksiyonlar doğurabilir; ama bunun hiçbir faydası olmayacağını düşünüyorum.
Modernist ilahiyat ancak jenerik düzeyde anlamlı bir alan kısıtlaması barındırıyor ve bu kısıtlama yöntemsel bir tutarlılık göstermiyordu. Bunu -sanırım 99'da- İslâmiyat dergisinde yayımlanan "Modernizm ve Postmodernizm Arasında Kutsalın Yitirilişi" başlıklı makalede değerlendirmiş ve bu kısıtlamanın "tarihselci yöntem"de içkin bir ilkeye dayanmadığını ve aşılmasının kaçınılmaz olacağını ileri sürmüştüm.
Hamdi Tayfur bir süredir ilgiyle izlediğim bir ilim ve cehd erbabı. Attığı adımlar ciddi bir yüzleşmenin sancılarıyla dolu olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke patlamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine saklayarak- cehdinin ilmî ve fikrî semeresini paylaşıyor.
Bu nedenle bu paylaşım(lar) altında duygusal tepki öfke ya da tamtam dansı ilkelliklerine yer yok. Buna hevesli olanlar heveslerini "deve idrarı gündemleri"ne ayarlasınlar.
Tayfur'un görüşlerini serinkanlılıkla değerlendiremeyecek-seniz okumasanız da olur. Ömür adanmış cehdleri ayaküstü harcamanın bir yararı olmadığını varsa bu ceh din hata kusur bilgisizlik yanılgı ve yanlışlarını görüşlerin iç ve dış tutarsızlık ya da çelişkilerini ortaya koymak dışında anlamlı bir mukabele bulunmadığını anlayalım artık...
Aklı yeten aynı cehdi göstererek bu görüşe karşı anlamlı ve ikna edici bir karşı görüş geliştirmeye emek vermelidir.
25 Ağustos 2017
Doç. Dr. Vehbi BAŞER