İtikadi türdeşlik ikliminde dinin sosyal grupları sosyal grupların da dini nasıl etkileyip değiştirdiği bu karşılıklı inşa sürecinde ortaya çıkan tanımlama biçimleriyle yoğrulmuş kimliklerin aslında ne veya neler olduğu gündelik hayatta nasıl tezahür ettiği ve sosyo-kültürel bütünleşmedeki rolü merak konusudur. Tam da bu buradan hareketle konuyla ilgili kuramsal bilgiyle hayatın içinden özel bir kesitin ilişkisine dair bir mülahazaya zemin teşkil etmesi umuduyla çalışma kapsamında çoğunlukla aynı inanışa mensup farklı etnik kökene sahip grupları bir arada barındırması ve din ile olagelen kadim bağlarıyla birlikte yaşamın temsili bakımından dikkat çekici bir şehir kimliğiyle Şanlıurfa'da saha araştırması yapılmıştır.
Araştırmada yeryüzünde yaşanan çağ değişimlerine inat Weber'in büyü bozumu anlatısına kulak asmadan kadim kimliğini muhafaza etmekte ısrarcı bir büyülü şehirdeki inançların efsanelerin ve bunlarla yoğrulan geleneğin ortaya çıkardığı egzotik yapının 21. Yüzyıl'a kısmen de olsa taşınmış olduğuna şahitlik edilmiştir. Bütün bu hikâyenin içindeki labirentlerden çıkış yollarını ve yolların bağlandığı noktaları anlatabilmek için yorumlar açıklamalar ve varılan sonuç özgün modellerle sunulmaya çalışılmıştır. Modellerde de resmedildiği üzere bölgede var olan çeşitli kimlik farklılıkların birbirleri üzerinde "kırılımlara" yol açarken bütünlükçü bir eğilim için de imkân sağladığı anlaşılmıştır.
Kitaptaki tartışmayı önemli kılan husus nerede ve ne zaman ne yapılıp ne elde edildiğinden ziyade araştırmaya temel teşkil eden uygulamanın nasıl yapıldığı değişkenler arasındaki ilişkinin nasıl açıklanıp modellendiği ve benzer sosyal yapılar üzerinde yürütülecek araştırmalar için hangi ipuçlarını sunulduğuyla ilgilidir. Bu zaviyeden bakıldığında bu eserin etnografik araştırma yönteminden ve fenomenolojik yaklaşımdan sosyo-kültürel bütünleşme ve din alanında istifade etmenin bir misaline karşılık geldiği söylenebilir.
Çalışmanın sonunda ise sosyoloji literatüründe daha önce kullanılmamış olan "toplumsal anevrizmalar" kavramı üzerinden başka bir soru belirmektedir. Pre-modern zaman bağlarının birer yansıması olarak arz-ı endam eden kadim kimlikler bir yandan birbirleri üzerinde oluşturdukları kırılımlarla bütünleşmeye alan açarken diğer yandan da çözülmeye matuf örtük tehditleriyle birer "toplumsal anevrizma" olarak varlıklarını sürdürüyorlarsa yeni zamanlarda yeni mutabakat zeminleri nasıl sağlanabilir?