Kudüs bilinen en eski tarihinden itibaren "kutsal" kabul edilmiş binyıllar geçse de bu konumunu hiç kaybetmemiştir. Peygamberlerle birlikte vahiy kentine dönüşen şehrin kutsiyeti bu süreçle birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. Hz. Âdem burada mescit inşa etmiş Tufan'dan sonra Hz. Nuh'un torunları tevhit mesajını buradan yaymıştır. Günümüzde yeryüzündeki her 5 kişiden 3'ü bu şehri kutsal kabul etmektedir. Peygamber kokulu şehrin ilahi huzura yükselmek için bir yeryüzü basamağı olduğunu bütün semavi dinler kabul etmektedir.
Yahudiler Kudüs'ü "Tanrı'nın şehri" olarak isimlendirir. Hz. Davud zamanında fethedilen şehirde Hz. Süleyman mabet yapmış sonraki peygamberler de bu mübarek şehri övmüştür. Babil sürgünüyle Yahudilerin umutlarını canlı tutan mefkure "bir gün Kudüs'e geri dönme arzusu" olmuştur. Hz. İsa'nın çilelerine sahne olması bakımından erken dönem Hristiyanlıkta şehre mesafeli yaklaşılsa da IV. yüzyıldan itibaren itibarına kavuşan Kudüs Hristiyan dünyasının da kıblesi ve hac mekânı olmuştur.
İslam'ın da "ilk kıblesi" Kudüs'tür. Yeni dinin doğuşundan itibaren Kudüs'e yönelerek namaz kılmaya başlayan Müslümanlar şehri on beş seneye yakın kıble edinmişlerdir. Nübüvvet zincirinin son halkası olan Hz. Muhammed'in (sav) isrâ ve mi'rac mucizelerine şahitlik eden şehre Kur'an'da yetmişten fazla ayette atıf vardır. Hadis ve siyer kaynaklarında ise Kudüs'e dair pek çok detay bulunmaktadır.
Hz. Ömer zamanında fethedilen Kudüs asırlar boyunca Müslüman yönetiminde Müslümanlarla birlikte gayrimüslimlerin de rahatça yaşadığı adı gibi "selamet ve huzur şehri" olmuş cihana hükmeden sultanlar kendilerini Kudüs'ün hizmetkârı görmüş; alimler ve arifler Kudüs'ün bereketini solumuşlardır.