Derin Portreler yaşamlarıyla cesaretleriyle kişilikleriyle yaşadığı zamanları aşıp isimleri günümüze kadar gelen şahsiyetleri anlatırken aynı zamanda yaşayan ve düşünceleriyle duruşlarıyla istisna olan şahsiyetlerin de portrelerini kelimelerle çiziyor. Kitabın içeriği klasik doğumla ölüm parantezine hapsedilen kronolojik biyografi yazılarından oluşmuyor. Portre yazıları düşünceleriyle eylemleriyle yürekleriyle yüreklerimize dokunanların serencamlarını dile getiriyor.
Genelde galiplerin statükonun yanında yer alanların hayatlarından ziyade mağlupların yenilmişlerin hayatlarını ele alan bir çalışma Derin Portreler. Aliya İzzetbegoviç: "Mağluplara kaybedenlere karşı duyduğumuz sempati asla aklımızdan kaynaklanmamaktadır. Bu sadece öldükten sonra anlayabileceğimiz yani bu dünyaya ait olmayan bir duygudur" diyor ya Muaz Ergü de işte bu duygunun peşinden giderek bir araya getiriyor portreleri.
Evet hep yenilmişlerin hayat hikâyeleri sarıp sarmalar bizi. Kendimizi daha çok onlara yakın hissederiz. Hep mağlupların mazlumların menkıbeleri değer yüreğimizin gönlümüzün en sızılı yerlerine. En çok ta onların hatıraları sızlatır burun direklerimizi. Onların menkıbeleriyle büyür içimizdeki çocuklar. Onların saflıklarıyla masumiyetleriyle çocuk kalır içimizdeki çocuklar. Bir tarih yazılır bir tarihe yazılır bütün mağlubiyetler.
Derin Portreler'i okurken portresi yazılmış şahsiyetlerin ideolojisinden mezhebinden meşrebinden dilinden dininden ziyade Onların vicdanlarına adanmışlıklarına cesaretlerine ruhlarına vurgu yapıldığı görülecektir. Zekânın stratejinin karışık labirentlerinde dolaşmak yerine dümdüz dimdik yaşamayı seçenlerin zor ama insanı sımsıcak saran hikâyeleri...