"Osmanlı İmparatorluğu konusunda Venedik'te olsun başka yerlerde olsun bütün bir yergi edebiyatı Büyük Sultan'ın topraklarına inecek Tanrı cezasını önceden haber vererek ya da din değiştirip Hıristiyan dinine geçmelerinin kaçınılmazlığını bildirerek 'Türk geliyor' korkusunu atmaya çalışırdı. Büyükelçi sefaretnameleri ise bambaşka bir ton kullanır. Hiç değişmeyen akılcı bir ciddiyetle gerçekçi ve şimdiyi gözeten bir amaç peşinde yürür: Türk ilerleyişini durdurmak Venedik'i bulunduğu yerde tutmak."
Fransız tarihçi Lucette Valensi 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa'nın Osmanlı İmparatorluğu'na dair tutumundaki dönüşümü zarif bir şekilde resmederken Avrupa ufkunda doğan "Doğu despotizmi" kavramının izini sürüyor. Venedik ve Bâb-ı Âli İslam ve Hıristiyan dünyaları arasındaki çalkantılı ilişkiler tarihinde kritik bir eşiğe odaklanıyor: Kendisine koşulsuz bağlı tebaası ve mükemmel işleyen kurumlarıyla "Büyük Türk"ün imparatorluğu ile onun denizcilik ve ticarette önemli rollere talip hayranı Venedik'in karşılaşması. Valensi bu hayranlığın nasıl bir "tirana" karşı duyulan nefrete evrildiğini Venedik büyükelçilerinin Senato önünde okunan 1503-1641 yılları arasında Osmanlı üzerine kaleme aldıkları raporlarla ortaya koyuyor.
Vivaldi'nin Venediklilerin Osmanlılar karşısında 1716'daki ikinci Korfu zaferini kutladığı Juditha triomphans oratoryosu ile ritimlenen kitabında Valensi okuru Venedik Meclisi'ndeki bu gösteriye davet ediyor.