Giderek koyu laciverte dönüşen gökyüzünün altında güneşin ve gazellerin bu kadim şehrinde damarları bir kez daha çatır çatır tutuştu. Başını yukarıya kaldırdı gökyüzü yıldız doluydu. Şimdi karşısında yarı bir harabe gibi duran hayatlı evin çardağındaki bir kerevitte gökyüzüne bakarken en güzel masalları yıldızlardan dinleyip ezeli sırlara sarılarak uyuduğu o çocukluk günlerini hatırladı. Ilık- sıcak arası bu bahar akşamında içi titrer gibi oldu. Sonra toparlandı kesme taştan yapılmış merdivenlere doğru bir iki adım attı. Yukarıya çıkarken sözlerinin çoğunu unuttuğu Fuzûlî'nin gazelinden geriye bir nakarat gibi tekrarladığı tek bir mısra kalmıştı:
"Men kimem sâki olan kim mey-i sahbâ nedir?.."