Kendini seyrettiği gölün başından ayrılamayan Narcissus bugün her yerde ; sokakta otobüste veya dağ başında kendini cep telefonu ekranından seyrediyor. İlla seyretmesine de gerek yok. Baktığı her şey alışveriş merkezindeki her ürün dinlediği her şarkı okuduğu her tweet hatta bir başkasının yüzü bile ona kendi muhteşemliğini eşsizliğini biricikliğini yansıtıyor bugün. Fakat bu olumlamanın zehirli bir tarafı da var : gizlenmiş bir iktidar mantığı zorun sapkın bir içselleşmesi. Aynının sonsuz yeniden üretiminde kişi kendisine biçim verecek soruyu kaybetmiş durumda ötekini. Ötekinin başkanın olumsuzun uzaklara sürüldüğü yerde sınırın çekilebileceği nirengi noktası bulunamıyor. Geç-modernitenin performans öznesi için her yerden üzerine çullanan ve köpürdükçe köpüren bu mutlak aynılığın tek bir neticesi var: kendini tüketmek. Bu sefer yıkım dışarıdan değil içeriden ani bir çöküş depresyon veya burn-out biçiminde geliyor.
Kaybolan olumsuzun düşünürü Byung Chul-Han acının mahremiyetin mesafenin kaybını bu sefer de ötekinin kaybı üzerinden düşünüyor. Pek çok düşünür arasında aydınlatıcı ve beklenmedik bağlantılar kurmakta mahir düşünme pratiği bize bir yandan içinde yaşadığımız "aynının cehennemini" gösteriyor öte yandan da şaşırtıcı bir felsefe tarihi gezintisi vaat ediyor:
"Ötekinin varolduğu zamanlar sona erdi. Gizem olarak öteki baştan çıkarma olarak öteki Eros arzu cehennem ve acı olarak öteki ortadan kayboluyor. Bugün ötekinin negatifliği yerini aynının pozitifliğine bırakıyor. Aynının aşırı çoğalması toplumsal gövdeyi etkileyen patolojik değişikliklere sebep oluyor. Bünyeyi hasta eden şey mahrumiyet ve yasaklama değil aşırı iletişim ve aşırı tüketim; bastırma ve olumsuzlama değil her şeye izin verme ve her şeyi olumlamadır. Zamanımızın patolojik alameti bastırma değil depresyondur. Yıkıcı baskı ötekiden değil içten gelir."