Şu yirminci asır... Onun getirdiği medeniyet ve terakki... İlim ve icatlar... Metot ve sistem... İnsanın tabiata hâkimiyeti... Atom ve füze... Bütün bunlar cahiliye mi? Şurası muhakkak ki insan azamet ve ihtişam bakımından kendi tarihinde hiçbir zaman erişemediği bir zirveye ulaşmıştır. Hâl böyle olunca biz yirminci asırda insanın cahiliye devrinde yaşadığını nasıl söyleyebiliriz?! Aslında cahiliye; Allah'ı tanıma ve bilmenin O'nun hidayet yoluna ermenin ve Allah'ın inzal buyurduğu Kur'an ile hükmetmenin zıddı ve muhalifidir. Yoksa ilim kalkınma medeniyet ve büyük çapta üretim diye isimlendirilen şeylerin zıddı değildir. Cahiliye Allah'ın hidayetine yönelmeyi reddeden nefsanî bir hâl ve O'nun inzal buyurduğu şeyle hükmetmeyi kabul etmeyen uydurma bir düsturdur. İşte bu sebepledir ki "cahiliye" Arap cahiliyesine mahsus bir hâl veya muayyen bir devir değildir. Bilakis o herhangi bir zaman ve mekânda bulunması mümkün olan bir hâl ve durumdur. Bu kitap yirminci asrın içerisinde bulunduğu cahiliyenin araştırılmasını ortaya çıkış sebeplerini alametlerini insanların düşünce ve davranışlarındaki neticelerini insanların hayatlarında ve geleceklerindeki sonuçlarının ne olacağını incelemeyi gaye edinmiştir. |
Bu inceleme ve araştırmadaki gayemiz de insanları modernleşme gelişme ve kalkınma isimleri altında aldatan bu cahiliyenin gerçek yüzünü ortaya koymaktır ki böylece insanlar kendilerine gelsinler ve doğru yolda olduklarını zannederek yuvarlandıkları uçurumun hakikatini öğrensinler...