İnsan kendisi için en büyük soru en büyük muamma. İnsan cismine veya ismine göre değil derdine göre ağırdır. İnsan kâinattan büyük ve derdi de buna mukabil ona denk. İsminin ardındaki mânâyı anlayan cisminin büyüklüğünü ve ağırlığını da anlayacak ve asıl derdine dönerek hafif ve değersiz şeylerden elini çekecek. İnsan derdin büyüğüdür ve var olmanın en büyük sancısını çeken de insandır. Çünkü insan inançtır imandır.
Bu inancın derinliği bizi anlamın derinliğine anlamın derinliği bizi üslubun derinliğine ulaştırır. Özünü bilmenin bilgisi bizi bilinmesi gerekenin özüne götürür. Medeniyetlerin insan ve evren tasavvuru ve bu anlayışı kuşatan benlik bilinçleri aynı zamanda tarih yapma ve yazma eylemlerinin fizikötesi görüntüsüdür. Bu görüntü dışında kalan tüm fiiller katı ideolojik şiddetten ve söylevlerden ibaret kalır.
İnsan hakikatin hayali ile hayalin hakikati arasında mümkün olanı hayal etmeye çalışan bir varlıktır. İnsan varlık evinin yegâne rüyacısıdır. Kendini çevresini toplumu hayatı dünyayı inşa ve ihya etmek ile sorumludur. Hakikatin sonsuz ufkundan haberdar edilen marifetin tek muhatabı ve taşıyıcısı insandır. Kendisine emanet edilen sorumluluğun ve mirasın farkında kendisinden önceki tecrübeyi omuzlayacak kadar cesur üzerine ekleyip daha ileriye taşıyacak kadar bilgili ve özverili kendisinden sonrası için yetkin bir emanet bırakacak kadar hassas bir varlıktır insan.
İnsanın ruhu göğe her baktığında geldiği yere duyduğu özlem yüreğinin derinliklerinde biriktikçe aşk kıvılcımı hayale bürünerek somut bir şekil alır. İşte bu hakikatin sonsuz ufuklarına hayalin dokunmasıdır. Her dokunuş farklı bir isimle mücessem hale gelir. Köklerine sırtını dayayanın her geçen gün gücü ve ihtişamı artar. Köklerden gelen bir insanlık ve gelecek tasavvuru insanın hakikatini bilen bildiren bir tasavvurdur. Bu bir geriye dönüş refleksi değil bilakis zincirin kayıp halkasını bulup tamir etmek ve nesiller arasındaki kopukluğa sebep olan arızaları gidermektir.