"Siz hiç kendi çocukluğunuzu karşınıza alıp oyun oynadınız mı?"
"Küçücük ellerini çenesine dayamış gecenin karanlığında yoldan geçen arabaları izliyordu Samut. Pencere ise önünde girdap olmuş evin tüm gürültüsünü yutuyordu.
Doğduğu bu haneden fırlayan cam kırıkları her gün bir başka uzvunu kesiyordu. Kopan her parçası sağa sola dağılıyordu. Onların ardından bakıyordu kömür karası gözleriyle. Elleri hep çenesinde. Keder kuyusuna bastırılmış peynire dönmüş.
İçi sarı su doluydu. Delik delikti. Ekşimişti. Bu yaptıkları az geliyormuş gibi bir de ellerindeki paslı bıçakla dilim dilim diliyorlardı. Ana laflarıyla ucundan tuz damlayan baba dilleriyle..."
Selahattin Anatürk; ilk kitabı Samut ile hayatlara uzaktan değil yakından bakıyor; sözler ve kelimeler yelpaze gibi açılıp kapandıkça okuyanın yüzüne hem tatlı bir esinti veriyor hem de bir hışımla çarpıyor. Coğrafyayı yuvayı kadını bireyi ele alışındaki sahicilik iç sesini kendine özgü karakterleriyle işitmemizi sağlayan dil mahareti ve insanın temiz kalmış yerini işaret eden derin bir öykü Samut.