Homo Ludens (oyun oynayan insan) geçmişe ve kişinin kendisini tanımasına yönelik son derece renkli ve benzerine az rastlanır bir kültür tarihi okumasıdır. Evet "dünya bir tiyatro sahnesi"dir ve oyunla başlamıştır her şey! Oyun bir algılama yeteneği aynı zamanda bir estetik kavrayış düzeyidir. Oyun ile güzellik arasında yakın bir bağ vardır. Hareket halindeki insan oynadığı oyunla eylemine güzellik ifadesine canlılık ruhuna dirilik katar. Bir ruh hali olarak oyun bir coşkunun yansımasıdır. Bununla birlikte oyunda ciddiyet asla elden bırakılmaz. Önceden belirlenmiş kurallara büyük bir dikkatle riayet edilir. Çocuklar ve yetişkinler oyuna tam bir ciddiyet içinde dâhil olurlar. Bir oyunun sonunda kazanmak "üstünlüğünü belli etmektir." Ve bu yüzden de kazanmak bizatihi oyunun sınırlarını aşar kişiye itibar ve onur verir.
Huizinga'ya göre hukuk bilim şiir bilgelik ve felsefe sahaları oyunun ruhuna sahip olmakla zenginleşmiş ve anlam kazanmıştır. Oyun aşkın kalbindedir. Oyun zevkini yitiren heyecanını da yitirmiş sayılır. Şiir oyundan doğmuş farklı formlar sayesinde varlığını korumuştur. Müzik ve dans saf oyun olarak çıkar karşımıza. Hukuk toplumsal oyunun kurallarını gözeterek gelişme kaydetmiştir. Silahlı çatışmaların kurala bağlanması aristokratik hayatın ritüelleri oyunsal biçimler üzerinde temellenmiştir. Festivaller yarışmalar bayramlar ve âyinler oyun düşüncesinin hep farklı tezahürleridir.
Huizinga geçmişteki zenginliğe kıyasla oyun oynama yeteneğini giderek yitiren insanın oyunu maddi ve mekanik bir etkinliğe indirgeyen günümüz toplumlarının yaratıcılık ve hayal gücünü yitirdiğinden ise hüzünle söz eder.