"Oğuz Atay'ın okurunu çepeçevre sardığı yerler hep oyun oynadığı yerler.
Önyargısız ve ilk kez görür gibi saf; riyadan uzak şen..."
Oğuz Atay tüm yazarlık yaşamında peş peşe yayımladığı çalışmalarına rağmen okura ulaşacak bir kanal bulamamış "Demiryolu Hikâyecileri-Bir Rüya" öyküsünün sonunda "Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?" demek zorunda kalmıştır. Peki onu 1970'lerde eleştirenlerin 1984'te birden hatırlamaları ve Türk edebiyatının tepelerine taşımaları rastlantı mıdır?
Kitapta ayrıntılarıyla ele alınarak gösterilen bu kişiler politikanın ve konuşmanın rafa kaldırıldığı bütün düşünen insanların yanlış yaptıklarını söylemeye zorlandıkları bir dönemde Oğuz Atay'ı apolitik her şeyle alay eden çizgisi belirsiz yaşam dışı sinik bir aydın tipi olarak sundular.
Tutunamayanlar alıntılarından öte bir Oğuz Atay tanımak isteyenler bu kitapta ilk eşi Fatma Fikriye Gürbüz'ün anlattığı her akşam koltuğunun altında iki kitapla gelen bir Oğuz Atay'ı; Barlas Özarıkça'nın anlatımında altı ayda bir başyapıt yazan Oğuz Atay'ı; Halit Refiğ'in anlatımında Menderes istibdadına karşı sosyalist bir dergi örgütlemeye aydınları bir araya getirmeye çalışan Oğuz Atay'ı; Cevat Çapan'ın anlatımında arkadaş canlısı edebiyat tutkunu namuslu Oğuz Atay'ı görecekler.