Otobüsün ön koltuğunda oturan "yorgun bir tavşan"ın dikiz aynasından gördüğü rüya ve hayallerle kurulan bir dünya.
Yahut öyle sanıyoruz.
Elinde kahrolası valizi yersiz yurtsuz ve işsiz bir genç.
Yahut evli ve yatalak bir edebiyatsever.
Hasan Ali Toptaş'ın belki de en hülyalı romanı Sonsuzluğa Nokta; Bedran'ın etiyle kemiğiyle yanımızda oturduğu seviştiği konuştuğu korktuğu gerçeklik.
"İnsanlar isterlerse her şeyi ama hemen her şeyi bir tür silaha dönüştürebilirlerdi çünkü. En çok da sevgiyi elbette alışılan yaşam biçimlerini alışılacakları... Ava hazırlandıklarında silaha dönüştürdükleri şeylerin geride kalan izlerinden belki durumlarına uygun birer gerekçe yaratacaklardı daha sonra bu yolcular; gerekçelerin gölgesinden de çeşitli yetkiler çıkaracaklardı kendilerine ve böylece bütün silahlar dosdoğru bana yönelecekti."