Elinizdeki kitapta Kur'ân-ı Kerîm'in Belâğatının en bariz özelliklerinden manayı ifadede lafzı açıklığa kavuşturmak için gereken melekeyi kazandıran duygu ve düşünceleri değişik yollarla ifade etme usul ve kaidelerini inceleyen beyân ilminin önemli esaslarından biri olan "mecaz" konusu ele alınmıştır. Mecaz her dilde özellikle de Kur'ân-ı Kerîm'in dili olan Arapçada önemli bir yere sahiptir.
Allahu Teâlâ hangi millete bir peygamber gönderse ona kavminin çok iyi olduğu sanat alanlarında mucizeler bahşetmiştir. Örneğin Hz. Musa'ya ilk iman edenler sihirbazlardı. Diğer taraftan bu en uygun meydan okuma yöntemidir. Zira meydan okuyabilmek için toplumun iyi olduğu konularda bir şeyler ortaya koymak gerekir. Hz. Muhammed'in (s.a.s.) gönderildiği Arap topluluğu dil belagat fesahat ve beyan konusunda hayli ilerlemiş kendini geliştirmiş bir toplumdu. Şiir konusunda kendini aşmış bir toplum olan Araplar ayrıca belagat ve fesahat konusunda da oldukça yetenekliydi. Bu nedenle Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'i apaçık Arap diliyle indirdi. Kur'ân-ı Kerîm'de "Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kuran olarak indirdik." (Yusuf 2) buyrularak bu hususun altı çizildi. Kur'ân-ı Kerîm yüksek anlam belagat ve fesahat değeri nedeniyle karşısındaki edip ve dil erbabını çaresiz bırakmıştı. Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'e öyle bir ifade güzelliği mana derinliği ve fesahat katmıştı ki kâfirlere "Onu kendisi uydurmuştur" diyorlar öyle mi? Hayır hayır; inanmıyorlar. Eğer doğru sözlü iseler onun benzeri bir söz getirsinler." (Tur 33-34) buyurarak yapabilirlerse bir benzerini getirmeleri için meydan okumuştu.