Tarih ve tarihyazımına yönelik ilgi her zaman canlılığını korumakla birlikte tarih çalışmalarının amacına dair kapsamlı bir tartışmaya nadiren rastlanmaktadır. Bu tartışmalar da söz konusu amacın "ne olması gerektiği"nden ziyade "ne olduğu"na mevcut çalışmaların "olan" bakımından tasvirine veya eleştirisine odaklanmaktadır. Etik ve politik açıdan tarih çalışmalarında amaç sorununu tartışan bu metin "olması gereken"i merkeze almaktadır. Elbette "olan"ın değerlendirilmesi kadar "olması gereken"in önerilmesi de teorik ve pratik bir zeminden hareketle gerçekleştirilebilir. Bu sadece amaç sorunu bağlamında değil her benzer durumda doğal olarak böyledir. Zira insanî varoluşun özünü oluşturan teorik yön ile etik ve politik yön daima birbiriyle bütünleşik ve iç içedir. Aslında bütün tarih çalışmaları amaç sorunu da dâhil olmak üzere tarihe ve tarihyazımına ilişkin bir "üst bakış"a dayandığı gibi bu üst bakış da daha genel/tümel teorik ve felsefî bir anlayışın uzantısı ve sonucudur.
Burada belirtilmek istenen asıl husus geçmişte olanın ve onun anlatısının doğrudan insanın varoluşuyla yaşam biçimiyle eylemleriyle yetkinleşmesiyle beklentileriyle dünyayı algılaması ve hatta onu değiştirme talebiyle köklü bir irtibat ve ilişki içerisinde bulunduğu gerçeğidir. Bu bağlamda tarihe ve tarihyazımına yönelmek bilhassa kendi tarihimizle ve kendi tarihyazımımızla alakadar olmak "özne" ve "nesne" arasındaki naif akademik ve "bilimsel" ilişkinin kapsamında tanımlanamayacak bir büyük çabayı ve girişimi ifade eder.