Uluslararası alanda barış esasına dayalı bir ilişki çeşidi olarak antlaşmalar çeşit kapsam ve muhteva yönünden günümüzde geldiği düzeyde olmasa da eski devirlerden itibaren yapılagelmiştir. Antlaşmaların tatbik sürecinde uluslararası ilişkilerin istikrarlı bir şekilde devam edebilmesi için devletlerin uyulmasını istediği temel ilke antlaşmaların gereğinin yerine getirilmesi anlamına gelen ahde vefadır. İslam devletler hukukunun ilk kaynağı olan Kur'an'ın birçok yerinde bu ilkenin önemi niteliği ve şartları üzerinde durulmuş; ayrıca ahde vefanın peygamberlerin ve Müslümanların vasfı olduğu belirtilmiştir. Hz. Peygamber de bu ilkeyi toplumsal alanda hayata geçirmek suretiyle onun kökleşmesini sağlamıştır. Bu dönem ışığında gelişen sonraki dönem uygulamalarında ise ahde vefa ilkesine hassasiyet gösterilerek antlaşma metinlerinde yer verilmiş ve titizlikle tatbik edilmiş karşı taraf antlaşmayı bozmadığı sürece bu ilkeye sadakat adına antlaşma bozulmamıştır. İslam devletler hukukunda insanlar arasında ayırım gözetmeden adaletin tatbiki ve ahde vefa iki esas olarak benimsenerek uluslararası ilişkiler sağlam temele oturtulmuştur. Böylece her durumda tavizsiz uygulanan bu yaklaşım uluslararası ilişkilerde ahde vefanın hukuki nitelik kazanmasında etkili olmuştur. Bu vesileyle günümüzde uluslararası ilişkilerde yapılan antlaşmalarda bu ilkenin taraflarca uygulanması toplumların birbirlerine karşı güvenini artırması yanında devletlerin de saygınlığına katkı sağlayacaktır.