Tarihin ana ırmağı büyük şehirlerin vadisinden akar. Bu akışın uygarlık dediğimiz birikimleriyle örülen büyük şehirlerin çevre ve hayat dokusunda dünyanın insanlık durumlarının her değişimi bir öncekiyle örtüşür ve bize bir tarih içinde onunla birlikte oluştuğumuzu anlatır. Bunlar birleşerek varoluş maceramızı oluşturan ayrı anlatılardır büyük şehirlerin kimliğidir. Büyük şehirler akışın yer değiştirdiği ya da kabardığı anlarda tıpkı canlı bir varlık hattâ insanın kendi gibi zaman ve tarihle olan ilişkilerini yeniden kurabilmek için "mücadele" ederler. Bu sarsıntıların altüst oluşların yeni bileşimlerle yüklü olduğu bir geçiş dönemidir. Şehirlere bu sürecin aynasında bakmak hayatlarının en önemli kesitinde onlara yaklaşmak sadece tarihe daha yakından tanıklık etmek değil bir kutlama bir felâket ya da veda anında bir dostun yanında olmaktır. Bu dizimizde böyle bir ilgi ve yakınlığı çoktan hak etmiş olan şehirlerin hikâyeleri yeralıyor.
Türk-İslâm medeniyetiyle parlayan ve ışığıyla tüm dünyayı aydınlatan bir kenttir Semerkand. İpek Yolu'nun öyle önemli bir kavşağında kurulmuştur ki şaşaalı tüccarların dervişlerin gezginlerin uğramadan geçemedikleri yerlerden biri olmuştur. Timur Semerkand'ı imparatorluğunun başkenti yaptıktan sonra şehri görkemli mimarî yapılarla donatır. Bu nedenle 14. ve 15. yüzyıllar Semerkand'ın "altın dönemi" olarak kabul edilir. Hassas dengeler üzerine kurulmuş bir imparatorluğun merkezindeki bu şehirde gelişen sanat ve bilim dünyası döneme "Timur İmparatorluğu'nun rönesansı" olarak damgasını vurur. Elinizdeki kitap bu gizemli şehrin sokaklarında size rehberlik ederken Timur'un ilginç hayatı eşliğinde dünyanın en önemli imparatorluğunun tarihine de tanıklık edeceksiniz.