Balkan Savaşıyla başlayıp I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle sona eren süreçte girdiğimiz harpleri zaman zaman başaralı muharebeler versek de kaybettik. Ülke bitme noktasına geldi. Daha sonra Atatürk'ün liderliğinde Kurtuluş Savaşı vererek yeni devletimizi Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduk. Ancak yaşanan travma gerek devlet yöneticilerinin gerekse halkın zihninde derin izler bıraktı. Bu travmatik hal günümüzde de devam etmektedir. Bu nedenledir ki ülkenin beka sorunu tartışmalarda sıkça konu edilir ve "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" sözü yetkililerce her fırsatta halka hatırlatılır. Ülke güvenliği için kulağa hoş gelen bu tür söylemler gerçekte demokrasinin ve özgürlüklerin önünde engeldir. Güvenlikçi anlayış nedeniyle Türkiye demokrasisini geliştiremediği gibi iç ve dış sorunlarını çözmede de ürkek davranmaktadır. Oysa Türkiye için beka sorunu yoktur. Çünkü Birleşmiş Milletler üyesi hiçbir ülkenin dış müdahalelerle sınırlarının değişmesine bugünkü Dünya Sistemi izin vermez. Bu gerçeklikten hareketle Türkiye bir asır öncesi kaygılarını terk ederek özgürlüklerin önünü açmalıdır. Devlet güvenlikçi politikalarını daha çok Atatürk ve Türk Milliyetçiliği üzerinden yürütmektedir. Kitabımda bu iki konunun devlet tarafından nasıl abartılı kullanıldığı üzerinde durdum ve naçizane çözüm önerilerimi sundum.