Bu kitapta 2007 yılından beri çoban ve mesleği hakkında yaptığım gözlem araştırma çalışmamı; Adana Amasya Ankara Antalya-İbradı Bingöl Bitlis Bursa-Mustafakemalpaşa Edirne Elazığ Kahramanmaraş Karaman Kastamonu Kocaeli Manisa-Salihli Samsun-Canik Sivas Şanlıurfa Şebinkarahisar Tekirdağ Van Yalova ve daha birçok il ve çevrelerinden edindiğim bilgilerin harmanlanmasıdır.
Gittiğim yerlerde çobanlık mesleğinin yapılışında kullanılan sözcüklerin söylenişinde (ağız) farklılık oluyordu; mesleğin işleyişi hemen hemen her yörede aynı şekildeydi. Yaz çobanı güz çobanı olmak üzere iki ayrı dönem için iki ayrı çoban tutulur. İki çobanlık da altı ay sürer; kimi zaman aynı kişi iki dönemi de götürebilir. Kimi yerlerde baş çoban ayak çobanı denilen iki kişiyle sürdürülen çobanlık mesleğinin geçmişten gelen tecrübeyle sabit incelikleri olduğu anlaşılmıştır.
Birlikteliği dayanışmayı gerektiren faktörlerden biri geleneklerdir. Geleneklerden uzak kalmak kimliğimizden kaybetmek demektir; geleneklerle yaşamak bir yüzümüzün onlara dönük olması insanın kendisini bilmesi demektir. Millet olarak ortak değerlerimizin önemi büyüktür. Bizi biz yapan değerlerimizi bilmenin korumanın nesilden nesile aktarmanın boynumuzun borcu olduğunu kabul etmenin işin bir ucundan tutmanın doğru olacağını düşünüyorum.
Dağlar suların mühendisidir yer altı yer üstü suları onlardan sorulur. Dağlar suları tutmasa karaları istila ederler. "Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık" (Nebe Suresi; 6-7) Dağlar aynı zamanda yerin kazığıdır. Dünyanın efendisi olarak onun dengede kalmasını sağlarlar. Çobanlar suları ve dünyayı tutan dağların kadirşinas efendisidir.
Dağlar çobansız düşünülemez.