"Ara bulacaksın..."
Küresel bir salgının gölgesinde İstanbul'un ülkeden kopuk bir adaya dünyanın kalanının ise giderek bir muammaya dönüştüğü gerçeğin bulandırıldığı ve her türlü iletişimin yasaklandığı cunta kontrolündeki bir kent; kimsenin içinden çıkamadığı bu koca hapishanede kulaktan kulağa yayılan ve hayatta kalmanın ötesini zorlayanları kendine çağıran bir söylenti: İstanbul Posta Treni... Bülent Çallı bu korku ikliminde geleceğin peşine düşen Burhan Oğuz ve Elif'in köruçuşu serüvenine bakıyor: Bencilliğin fedakârlığa korkunun cesarete evrildiği bu son derece tanıdık ama distopik evrende belirsiz bir özgürlük umuduna tutunan üç arkadaş çıkış biletine ulaşabilecek mi? Hem kimin aklına gelir ki bu şehirden çıkmanın bir yolu olduğu?
İstanbul'un şaşalı günlerinin tanığı İstiklal Caddesi şimdilerde özellikle de geceleri kocaman siyah sıçanların pervasızca karşıdan karşıya geçtiği çöp yığınlarının başında bekleşen boz tüylü pis sokak köpeklerinin sizi düşmanca bakışlarla tepeden tırnağa süzdüğü bir korku geçididir artık. Hasta bir insanın morarmış kokmuş pul pul dökülen ölü bir uzvu gibidir burası. Arada bir üzüntüyle kıpırdanır.