Çağlar üstü bir boyutu olan Kur'ân-ı Kerim'in insanlar anlayıp mucebine göre yaşasınlar diye gönderildiği aşikâr. Bu yüce Kitab'ın anlaşılabilmesi için Hz. Peygamber'den (s.a.s.) bu yana çeşitli faaliyetler yapılmış ve bunların büyük bölümü tefsir kitapları sayesinde günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu eserler incelendiğinde her birinin kendine özgü bir usulü olduğu görülecektir. Bütün bunlarla beraber şu hakikat da ortaya çıkacaktır ki bütün bu usuller içerisinde en güvenilir olanı; nakle dayalı sağlıklı verileri göz ardı etmeksizin; akla ve güncel bilime de hak ettiği kadar değer atfeden dirâyet merkezli metottur. Bu bağlamda Mefâtîhu'l-ğayb İslâmî ilimlerin her bakımdan zirvede olduğu ancak pozitif ilimlerde baş gösteren duraklama ve gerilemenin de göz ardı edilemeyeceği bir devirde kaleme alınmış bir tefsir klasiğidir.
O'nun önemi Râzî gibi nakli esas almada tavizsiz ve otoriter bir şahsiyet tarafından ömrünün en verimli çağında yazılmış olmasından kaynaklandığı kadar Kur'ân'ın temas ettiği her konuya zamanındaki dîni ve pozitif/kevnî ilimlerden yararlanarak dirâyete dayalı bir metotla yaklaşmış olmasından da kaynaklanmaktadır. Ayrıca müellifinin asrındaki bütün ilimlerde iddialı bir şahsiyet olması sayesindedir ki eserimiz -tabiri caizse- bir İslâmî ilimler antolojisi mahiyetindedir.