Türkçe'ye ilk kez çevrilen bu kitap adeta geçmişte kalmış başka bir dönemin kokusunu taşıyor. Yazar Mezopotamya'da Hint Süvari Birliği'nde görevli bir İngiliz yüzbaşısıydı ve 1914 sonlarında Bağdat yakınlarındaki Türk telgraf hatlarına sabotaj görevi sırasında küçük uçağı hasar gördü ve pilotuyla birlikte yakalandı. Sonraki dört yılını önce Bağdat'ta sonra Irak'ta daha sonra Orta Anadolu'da Afyon Karahisar'da ve son olarak da İstanbul'da olmak üzere çeşitli Türk hapishanelerinde geçirdi. Türklerin esiri olarak yaşadığı hayatı mizah gurur ve bazen de ağır dozda felsefi bir tavırla anlatıyor.