Sabaha karşı saat dört dört buçuk suları...
Gece sessiz. Ayak sürüyen karanlığa inat zaman nazlanarak gül yüzlü şafağa akıyor. Gün boyu yorgun telaşlı hastaneyi ağır susku yutmuş. Her şey uyuyor; yalnız zaman uyumuyor. Uyumayan zamanda uyanık yalnız onlar o ikisi.
Upuzun loş koridorda yürürken mırıltılı konuşmalarıyla dinginliği ürkütmekten korkuyorlardı âdeta. Önlerinde ketum bir sedye. Uykulu duvarlar beton gözlerini aralayıp gün boyu koşuşturan ikilinin alışılmadık haline mavi mavi anlamsız baktı.. baktı.. anlam veremedi.