....Zira biz sözde kabristan arasından geçiyorduk fakat gerçekte adeta şehrin bir caddesinden geçiyor gibi idik. Çünkü ortada yüksek bazısı oldukça muntazam binalardan başka bir şey yoktu. Bunların çoğunun kapıları da kapalı idi. Kapısı açık olan bir ikisinin çevresindeki mezarlar gözümüze ilişti de mezarlar arasından geçmekte olduğumuzu anladık. Zaten doktor da buna dair vaktiyle "Resimli İstanbul" kitapçığında bir makale yazmış adına da "Beldetü'l emvât" (Ölüler Şehri) demişti. Ne isabetli bir isim! Gerçekten isim ile müsemma pek uyumlu. Doktorun dediğine göre senede bir kere ölülerin ziyaretine mahsus bir gün varmış. O gün herkes ailesine ait mezarları havi binaya gider orada günlerce vakit geçirirmiş. Orada yemekler yenir cümbüşler ederlermiş!