İslâm öncesi toplum kökleri atalardan gelen katı bir gelenekle şekillenmişti. Bu gelenek hiçbir fikir veya inanç değişikliğine tahammül etmezdi. Çünkü bu gelenek toplumsal yapıyı belirleyen ve her bireyin toplum içindeki rolünü belirleyen güçlü bir etkendi. Bu gelenek nedeniyle toplumsal yapı eşitsizliklerle doluydu. Özellikle de köleler ve kadınlar bu eşitsizliklere örnek teşkil ediyordu.
İslâm ise temelde vahye dayalı bir din olarak ortaya çıktı. Toplumsal ihtiyaçları ele alsa da prensipleri bu olaylarla sınırlı değildi. İslâm insanların kendi başlarına ulaşamayacakları bir değerler sistemi getirdi. Bu sistem önceki toplumun kültürel unsurlarından bazılarını reddetti ve bazılarını düzelterek yeni işlevlerle donattı.
İslâm toplumsal etkileşimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmadı aksine bireyleri ve toplumu şekillendirme gücüne sahipti. Başlangıçtan itibaren kendine özgü bir birey ve toplum modeli oluşturdu. Bu nedenle toplumu oluşturan kurumlar (aile ekonomi yönetim vb.) üzerinde büyük değişiklikler yaptı. İslâm önce bireysel ve toplumsal davranışların temelini değiştirdi ardından bu davranışların İslâmî ilkeler doğrultusunda gerçekleşmesini sağladı.