Evlerin bütün hikayelerini sadece gecenin karanlığında yazdığına inandım. El ayak çekilince sokaklar boşalınca karanlığın sessizliği çökünce sokak kapılarına maskeler asılınca. Kimseler kimselerin gerçek hikayesini bilmiyordu. En yakınımızdakiler bile. Herkesin hikayesi kendi çıkmaz sokağıydı bir de. Yanlışlıkla girilmiş ne ileri ne geri dönülemeyen daracık bir sokak. Kimdi onlar? Biz kimdik? Sandıklarına dürüp büküp tıkıştırdıkları öykülerinin kahramanıydılar sadece. Öyleydik. Hep merak ettim sessizce dört duvar arasına hikayesini bırakıp gidenleri. "Duvarların dili olsa keşke" dedim. Okusak. Hangisiyle bir yerlerde karşılaştım hangisiyle karşılaşacağım? Şu gece kısık kısık titreşen lambanın ışığında oturanlarla aynı yerin yüzünde hiç bakışlarımız birbirine dokunmadan göçüp gideceğiz belki aynı mevsim. Bunca kuyuya yatırılmış hikâye nerede biriktiriyor kendini? Birkaçını kurtarayım diye ellerimi uzatmışken... Kendi kuyularıma atıp unuttuğum öykülerimi de buldum orada ne tuhaf! Belki de herkes herkesin öyküsünde bir parça kendinden. Belki de yaşam sadece bir dönme dolap. Hangi dolaba binersen bin aynı yoldan geçiyorsun. Manzara aynı. Hem de binlerce yıldır. Sokaklar değişse de gece hiç değişmiyor.
Evler hikayelerini karanlıkta yazıyor. Okudunuz mu hiç?