İnsanlık tarihi boyunca birlikte yaşamın getirdiği önemli kaideler arasında adalet mefhumu vardır. Adalet göreceli ve soyut bir kavram olup değişen çağ ve toplumlara göre farklı şekillerde tanımlanmıştır. Lakin bu durum onun hak edene hakkının teslim edildiği ahlâkî bir değer olmasını değiştirmemiştir. İdarî siyasî ve içtimaî hayatta karşılaşılan sıkıntılar ya da bireysel manada yaşanan haksızlıklar adalet duygusunu daima ön plana çıkarmıştır. Bu sebeple de gerek İslâm toplumunda gerekse Türk dünyasında hâkim olan dinî ve millî anlayışla insanlar arasında adalet sağlanmaya çalışılmıştır. Türklerdeki kut anlayışıyla töreler İslamiyet'in getirisi olan eşitlik ve adalet ile sentez hâline getirilerek uygulanmıştır.
Türk-İslâm devletlerinde adaletin sağlandığı iki merci vardı. Kadı mahkemelerinde şerî hukuk Kur'ân-ı Kerîm hükümlerinin uygulanmasını kapsarken örf adet ve ihtiyaca binaen uygulanan kanunlardan müteşekkil örfî hukuk ise siyasî otoritenin kontrolündeydi. Türkiye Selçuklu Devleti'nde de bu kapsamda birçok konuda adaletin yürütücüsü konumunda olan sultan siyasî otorite olarak ön plana çıkmıştır. Bu sebeple bireysel ve toplumsal alanda adaletin sağlanmasında siyaset ve siyasî liderler önemli bir yere sahip olmuştur.