İki genç. Ortasından kömür yüklü trenlerin geçtiği bir şehir. Birbirinin dizelerini beğenmeyen iki şair. Yaşamı betimliyorlar henüz ürkek adımlar atarak öğrenmeye başladıkları o çekici o güzel kargaşayı. Bir ustaları var şehirlerinde şehrin büyük okulunda öğretmen. Uzak ülkelerde yaşıtları gençler "Yaşasın Ölüm" sloganları atıyor. Savaş yakın kılıyor uzağı. Karartma geceleri yaklaşan savaşın gölgeleri. "Ölmeyeceğiz biz ölmeyeceğiz" diye bağırıyor iki genç şair pencereleri açıp açıp. Dünyaya gelmemizin tek nedeni yaşamak diyorlar o uğursuz sloganlara karşı; haykırıyorlar: "Yaşasın Yaşamak."
Uzak şehirlerde dostları şairler var yazarlar var. Yazışıyorlar sık sık. Ne zaman yatsalar Heybeliada ya da Validebağ sanatoryumuna genç şairler görüşme umudu yeşeriyor yaşam sevinci gibi. Hastalar çok: "Ama ölmeyeceğiz."
Kendileri gibi hasta yazar arkadaşları da acılardan üretiyor yaşama sevincini hiç ölmeyeceğini biliyor. Bir dördüncüsü gazeteci olanı tanık oluyor yaşama tutunuşlarına.
İrfan Yalçın hemşerileri bu gençlerin yaşam sevinçlerini anlatıyor İlkyaz Ölümleri'nde.
Onlar ki üç arkadaştılar;
Rüştü Onur Muzaffer Tayyip Uslu Kemal Uluser;
Geldiler çok az kaldılar gittiler.