Daha beş bilemedin altı yaşındayım. Bir gün sabaha karşı analığını beni kaldırdı. Hava soğuk bahar yeni geliyor. Çok üşüdüğümü hatırlıyorum.
Kapıya çıktım herkes kapıda yüz kişi var belki. Bir telaş var ama kimse konuşmuyor. Evde ne var ne yok toplamışlar arabalara atmışlar. Beni de anam öküz arabasının üstündeki yatakların içine yerleştirdi.
'Sen uyu' dedi.
Baktım tüm hayvanlarımızı da önlerine katmışlar. O zaman nereden baksan yüz yüz elli inek dana yirmi beş otuz öküz üç yüz dört yüz koyun keçi var. Yirmi yirmi beş atımız var hepsi cins atlar. Ne olduğunu anlamıyorum. Verimli tarlalarımızın yanından öylece geçiyoruz. Bir bir arkada kalıyor hepsi. Ne oluyor nereye gidiyoruz bilmiyorum. Sadece ben değil kimse bilmiyor fikri olan da yok hani. Şimdi anlıyorum ki önemli olan bir an önce atadan babadan kalan tırnaklarımızla kazdığımız uğruna öldüğümüz topraklardan gidebildiğimiz kadar uzağa gidebilmekmiş. O zaman çocuk aklımla hiç anlamamıştım.
Beni yakan yıllar sonra bile öz anamın mezarına bir tas su dökememiş olmamdır.
E şimdi diyeceksiniz ki sonra niye hiç gitmedin?
Nasıl gidecektim nereye gidecektim hangi yüzle gidecektim bırakıp kaçtığımız topraklara anama ne diyecektim?