İnsan gözünün önünde açılmış bulunan kâinat kitabına ve adeta kâinatın özü konumunda olan kendine ibretle bakarak sahibini aramak ve bulmak fıtratında yaratılmıştır. Ancak Allah'ı tanıma kendini tanıma gibi açık seçik değildir. Kişinin kendisinde veya dış dünyadaki mükerrer uyarıcılar sayesinde Yaratıcısının farkına varır. İşte insan fıtratındaki Allah inancının temeli budur. İnsan ve evren ile ilgili bilimler her geçen gün Allah'ın varlığı ve birliğine yönelik yeni veriler sunmaktadır. Fakat pozitivist bilim anlayışının etkili olduğu çevrelerde bu verilerin bir kıymeti yoktur. Çünkü bu çevrelerde imanı artıracak bu verilerden bahsetmek bilimsellikten uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Onları bu düşünceye yönelten neden Batı'da rönesans sonrası yaşanan din bilim kavgasıdır. İslâm düşünce tarihinde din ve bilim arasında asla bir düşmanlık olmamıştır. Olaylara objektif bakabilen batılı bilim tarihçileri de bu gerçeği itiraf etmektedirler. Elinizdeki eserin diğerlerinden farkı İslam inançları anlatılırken yeri geldikçe din karşıtı düşüncelerin de özet olarak sunulması ve bu düşüncelerdeki tutarsızlıkların ortaya konmasıdır.