"Sami odaya girince gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Hıçkıracaktı ancak sesi duyulur korkusuyla bir yastığı ısırarak ağlamaya başladı. En son ağlama hissini televizyondaki o profesörün 'kendi ekibinin onu yönettiğini' ima ettiği konuşma sonrası hissetmişti. Çok ağır gelmişti. Kendisini susturmaya çalışıyordu. Durmaya çalıştıkça daha da çok katılıyordu. Tuvalete kapattı kendisini. Ağzına yastığı tıkmış elleriyle kafasını iyice bastırıyordu. Uzun zaman sonra ilk kez böyle ağlıyordu. Kendi imparatorluğundaki çaresizliği ona epey koymuştu. Savaşırdı savaşacaktı da. Zorunda olduğu için. Başka seçeneği olmadığı için. Eskiden çok da içinden gelerek hevesle tüm cepheleri korurken şu an bu mecburiyet ne de yaman çelişkiydi. Yine de şu an galip olan o değildi. Basının ne söyleyeceği veya nasıl çarpıtacağı umurunda değildi. Bir talimatına bakardı. Ama ya kendisi? Kendisine bunların doğru olduğunu nasıl söyleyecekti?"
Ülke lideri Başkan Sami geldiği mevkiyi ve kurduğu düzeni sorgularken sistemin değil de kendisinin hasta olduğuna kani gelmektedir. Ancak kim hasta bir başkanı ister ki? Sahip olduğunu düşündüğü hayatın aslında ona sahip olduğunu gördüğünde ok yaydan çoktan çıkmıştır artık.
Başkan Hasta; toplumsal algının yönetimi çevresindekilere ve kendisine yabancılaşmış yöneticileri ve her şeyin asıl belirleyicisi denge sahipleri ile modern günümüzü siyasi bir sahnede anlatmaktadır.