"Güzide ile Muhsin'in tartışır göründükleri öyküleri romanları çoğu kez daha önce okumuşumdur. Okula gitmediğim zamanlarda Muhsin işe gider gitmez kitapları okurum. Sonu ve başı belli bir öyküyü sanki yeniden okuyorumdur onların geceleri yaptıkları tartışmalarda. Oysa her öykü anlatılmaya başlandığında sonu ve başı belli olan bir öykü yeniden yazılmaya başlanır bellekteki anılarla söze vurulamayan ihtiraslarla okunup da anlaşılmayan anlaşıldığı sanılsa da yanlış anlaşılan anlatımlarla anlaşıldığı halde başka türlü anımsanan tasvirlerle kelimeler belleğe girdiğinde hayalde canlanan manzaralarla harman edilerek."
Yaşlı bir çift "beni hiç aldattın mı?" sorusuyla anılarına doğru süzülürler. Bizim öyküler yumağımız da bu soruyla başlıyor. Gerçek bizim dışımızdaki bir olguysa hakikat belleğimizde kişiliğimizin bilgimizin korkularımızın inancımızın eşliğinde farklı bir hale mi bürünüyor? Sizin yorumunuz da size özgüdür mutlaka.