Melis derslerine çalıştıktan sonra akşam yemeğinden önce bir duşun kendisini rahatlatacağını düşündü. Duşun içi mermer taşları sarıydı ve tuvaletin ışığı da genelde çok yanmaz loş bir aydınlık katardı. Saat 5'i geçse da ışığı yaktı. Zaten dışarıdan da biraz aydınlık geliyordu. Ilık suyun bedenine dokunuşuyla birden irkildi.
Sanki bedenine bir yabancı biri dokunuyormuş gibi hissetti. Suyun kıvrımlarında dolaşmasını hissetti. Rahatlamıştı. Suyun sesi onu giderek rahatlatıyor bütün kaslarının gevşemesine yol açıyordu. O an gözünü açtığında karşısında duran mermerde sarı rengin birden kırmızıya döndüğünü ve suyun içine de kan damlaların aktığını görünce korktu. Ne yapacağını bilemedi. Tüm bacakları ayakları elleri her yer kıpkırmızıydı. Kanlar her yere akıyordu. Peki bu kanlar nereden geliyordu? Hızla kafasını kaldırdığında tavanda kardeşinin kafası asılı bir şekilde duruyor ve ona gülümsüyordu.
"Merhaba abla! Sende benimle gelmek istemez misin? Burası çok güzel..."
Ve kesik kafadan akan kanlar sonunda duşun içine düşen kafa adeta Melis'in vücuduna çarpıyordu. Melis'in çığlıklarına kayıtsız kalamayan annesi Leman bağıran kızının yanına koştu. Duşun perdesini açtığında kız içeride ağlıyor ellerine ve yere bakıyordu.