"Tanrım her şey olması gerektiği gibi her şeyin böyle olması gerektiğini anladım. Tanrım! Ulu Tanrım! Tüm bu düzen ne kadar da tuhaf ama bir yandan da basit vahşi tatlı acımasız hoş korkunç gizemli. Tüm bu düzen ne kadar da mutlak ve tanıdık!"
Hayattayken William Faulkner Scott Fitzgerald ve Hemingway'le birlikte Amerika'nın en güçlü kalemleri arasında anılan Thomas Wolfe ülkemizde pek bilinmeyen bir yazar. Üslubuyla Philip Roth Pat Conroy ve Beat Kuşağı yazarlarına ilham olan Wolfe olay örgüsü karakter dönüşümü gibi bildik kurmaca ögelerini esas almaktansa bir gezginin merakı ve bir şairin iç sesiyle "an"ın ve sıradan olayların peşine düşüyor. Otobiyografik izler taşıyan eserlerinde Amerikan topraklarının ıssızlığını doldurulamayan boşluklarını insanlarının yalnızlıklarını anlatıyor. Öyküleri başka bir kıtanın özelliklerinden beslense de insanın büyük umutları ve dibe vurduğu koyu karamsarlığı arasındaki mücadelesini betimlemede mahir bir usta. Ray Bradbury onu "dünyayı yiyip lav kusan adam" olarak tanımlarken tam da bu noktaya işaret ediyor.
Edebiyatın bütün önemli isimleri gibi aşk ve nefretle meşgul olmuş öykülerini insanlığın sessiz anlarına bulamış bir yazarı sunuyoruz size. Wolfe'un öykülerini okurken bir banka oturmuş önünüzden gelip geçen insanları izleyecek onların trajedilerine tutkularına ya da sıradanlığına şahitlik edeceksiniz.