Bir gün Müstekfî [...] Kâtip Yahyâ b. Şirzâd'a [...] şöyle anlattı: Söylendiğine göre Haccâc b. Yûsuf Îraklılardan Şamlı adamlarında bulunmayan meziyetlere sahip gördüğü bazı kişileri seçmiş. Bu da Şamlılara ağır gelmiş ve konu üzerine konuşmaya başlamışlardı. Onların konuşmaları Haccâc'a ulaşınca iki taraftan bazılarını yanına almış ve atlara binerek onları çölün içlerine götürmüş. Burada onlara uzaktan bir deve kervanı görünmüş. Haccâc Şamlılardan birini çağırıp ona: "Git ve şu görünen ne bak durumunu araştır!" demiş. Çok geçmeden adam gelmiş ve onun bir kervan olduğunu söylemiş. Haccâc: "Yüklü mü yüksüz mü?" diye sorunca da [adam:] "Bilmiyorum fakat hemen dönüp öğreneyim!" demiş. Sonra Haccâc Îraklılardan birine Şamlıya verdiği emrin benzerini vermiş. Îraklı dönünce Haccâc Şamlıların yanında ona yönelerek: "O ne?" diye sormuş. O da: "Kervan!" demiş. "Kaç kişiler?" diye sormuş. "Otuz!" demiş. "Ne taşıyorlar?" diye sormuş. "Zeytinyağı!" demiş. "Nereden yola çıkmışlar?" diye sormuş. "Şu yerden!" demiş. "Nereye gidiyorlar?" diye sormuş. "Şu yere!" demiş. "Başları kim?" diye sormuş. "Şu kişi!" demiş. [...]
Bunun üzerine İbn Şirzâd [...] şu şiiri okudu:
Ulakların en kötüsüdür efendisinin; Benzer iş için gönderdiği iki sefer!
Hikmet ehli de bu konuda der ki: Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!