Bir erkek eğer sadece acıya alışkınsa mutluluktan ürker tıpkı karanlığa alışmış yarasaların ışıktan dehşete düşüp kaçması gibi; öyle değil mi?
Bazen bir erkeği en çok korkutan mutluluktur. Her an bozulabilecek bir mutluluk her an sona erebilecek bir film gibidir. Bir kadınla öyle bir mutluluk sınırında dolaşırsın ki aniden çıkıp dolaşmak istersin sokaklarda yalnız başına. Bu mutluluk senin ruhunu bile şaşırtır zira o yaşa kadar hiç o kadar mutlu olmamışsındır. Ne kendi ailende öyle bir sevgi görmüşsündür ne de bir başka kadın sana o mutluluğu yaşatmıştır. Bazı erkeklerin çaresizliği çocukluklarına değil kendi ruhlarındaki en derin karanlığa kadar gider ve hiçbir kadın o noktaya kadar inmemiştir daha önce.
Oysa günün birinde doğru kadın o adamın karanlığına uzanır ve oradaki tek ışığı mutluluk ve huzur ışığını aniden yakıverir. Adamı kendini sakladığı ve ciddi ilişkilerden kaçmasına neden olan o karanlık odadan çıkarır onun çaresiz ruhunu yeniden mutlu eder: Eğer aşk bir hayat öpücüğü değilse başka nedir ki?