"Pervane kelebek demektir. Kelebek mumun ışığını görüp gündüz zannederek gecenin karanlığından kurtulmak için kendini ışık üzerine atar ve zayıf bir varlık olması sebebiyle derhal yanıp düşer. Bu garibin hâli gibi âşık ve zayıf olan insan da; âlem-i emrin ve mukaddes âlemin sevgisinden ayrıldığı için bu süfli âlemde âlem-i aslisine olan ünsiyet ve iştiyakı ile tıpkı kelebek gibi öyle vartalara düştü ve öyle mükellefiyetler yüklendi ki yerler gökler dağlar ve melekler ondan korkmuş ve kaçınmışlardır.
... Malum olsun ki gönül Arapça kalp ve fuâd demektir. Cenâb-ı Hak mükemmel hikmeti ve sanatı gereği nasıl ki şehadet âleminde gözü suretleri idrak etmek kulağı ses ve harfleri işitip manalarını anlamak dili yiyeceklerin acı mı tatlı mı olduğunu idrak etmek ve el ayasını maddelerin yumuşak mı katı mı sıcak mı soğuk mu olduklarını anlamak burnu kokuları almak için vaz edip yarattıysa gönlü de manalar âlemi ile ruhanî olan misal âleminin aynası kılmıştır. Öyle ki bu duyular ve idrak edici kuvvetler olmasa insan şehadet âlemindeki birçok bilgiden mahrum kalırdı. Nitekim ârifler şöyle demiştir: Bir hissini kaybeden bir ilmi kaybetmiştir. Bu zikredilen kuvvetlerin tamamı şehadet âleminin bilgilerini tahsil etme konusunda kalbin hizmetçileridir...
Ben O Pervâneyim (ed-Dürrü'l-Masûn) isimli bu eser büyük âriflerin hakikatlerini tercüme eder vasıl olanların marifetlerinin özünü açıklar. Kim bu kitaba itina ile bakarsa onda kendisini ve Rabbini bilmekte kendisine yardımcı; ruhuna sırrına ve latifelerine nur; ilmine kalbine ve imanına kuvvet olacak hakikat ve marifetler bulacaktır." (Kitap'tan)