Azgın bir nehrin akıntısına kapılmış giderken son anda tutunmayı başardığım su kenarındaki bir gül dalıydın. Nehir ne kadar sert akarsa aksın kollarım ne kadar yorulursa yorulsun ömrümün sonuna kadar seni bırakmamaya ant içmiştim. Bugüne kadar o nehrin sularını yutarcasına annenin bütün hakaretlerini yuttum ve sırf senin hatırına bir gün bile 'Öf!' demedim. Üstelik nehir suyunun akışının günden güne artması misali bu hakaret ve aşağılayıcı hareketler günden güne arttı lakin sırtımı sevdana dayayıp ayakta kalmayı başardım. Tutunduğum gül dalının artık beni taşımaktan yorulup incindiğini suya kapılarak ölmem için avuçlarıma dikenlerini batırmaya başladığını anladım.
Daha önce sana; 'Yüzünün asıldığını görürsem yaşayamam' demiş saçının teli için dünyayı yakacağımı ve yakacağım dünyanın içinde senin olmaman gerektiğini söylemiştim. Bugün suratının asıldığını saçından ter aktığını gördüm. Ve anladım sebebinin ben olduğumu. İçinde sen olduğun için dünyayı yakamadığıma göre benim yanmam gerekiyor.