Holloway'in İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek'le başlayıp Kapitalizmde Çatlaklar Yaratmak'la devam ettirdiği üçlemesinin sonuncusu olan Umutsuz Zamanlarda Umut "durdurun şu treni" diyerek bizi kışkırtıyor. Tren kapitalizm sürücüsü ise para. Dünyayı yok oluşa götürüyor bu tren. Biz de içindeyiz bu trenin ama onun karşısında-ötesinde olma o treni durdurma gücü bizde. Peki kimiz biz neyiz? Kapitalist toplumsallığı zayıflatan parayı kırılganlaştıran gücüz. Sermayenin kontrol edememekten korktuğu ayaktakımıyız onun kriziyiz. Değerin yabancılaşmış biçimi olan "servet" değil başka bir dünya yaratan "zenginliğiz". Holloway tam da bu zenginliğimize yerleşmiş bir umut fikrinden başlıyor. Umudu öylece durup iyi şeyler olmasını bekleyen şöyle olsa ne güzel olur diyen hüsnükuruntulardan koparıp şimdi ve burada ortak etkinliğe itaatsizliğe var olandan "taşma"ya açıyor. Özdeşleştiren ve mevcutla sınırlayan örgütlenmelerin mesela partinin sendikanın vb. karşısına-ve-ötesine geçip taşan özdeşlik-karşıtı komünleştirici örgütlenmeleri mesela meclisleri komünleri ve işçi sovyetlerini böyle bir umut fikriyle ilişkilendiriyor. Üstelik mevcut umutsuzluktan doğan umudun ikili yüzünü yani bir yandan şimdide farklı bir ortak etkinliğe yaşama açılan (Meydan İşgalleri Arap Baharı ve Zapatistalar gibi) yüzünü öte yandan "özdeşlikçi" fikre sıkı sıkıya tutunup gericileşen (yükselen sağcı hareketler gittikçe otoriterleşen devletler gibi) yüzünü hiç unutmadan.